GÜNÜN SÜNNETİ"KARDEŞLİK ŞUURU""Müminler ancak kardeştirler, öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah'tan korkup sakının. Umulur ki esirgenirsiniz"[1]"Kıyamet günü olunca insanlar arasındaki akrabalık ve nesep bağları kesilir, kardeşliğin hükmü biter, ortada sadece Allah için yapılan kardeşlik kalır"[2]"Sizden biriniz, kendisi için arzu ettiğini kardeşi için de arzu etmedikçe (gerçek anlamda) iman etmiş olamaz."[3]"Yedi sınıf insan var ki Allah Teâlâ onları, kendi rahmet gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı hesap gününde özel rahmetinde gölgelendirecektir. Bunlardan biri de Allah için birbirini seven, bu sevgi üzerinde bir araya gelen ve bu sevgi içindeyken birbirinden ayrılan iki arkadaştır."[4]İbn Ömer (r.a) anlatıyor:Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki: "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtanrsa Allah da o sebeple onu kıyamet gününün sıkıntısından kurtanr. Kim bir müslümanın ayıbını örterse Allah da onun ayıbını kıyamet günü örter."[5], [6]Mücella dinimiz İslâm, bütün müminleri bir araya toplar, hepsini birden kuşatır, aynı çatı altında birleştirir. Bir arada yaşamayı, dayanışmayı, yardımlaşmayı emreder. Müminleri kardeş ilan eder ve her müslümanı kardeşlik hukukuna uymakla sorumlu kılar.Hangi milletten, hangi ırktan olursa olsun, dili, rengi, adetleri, kılık kıyafetleri ne olursa olsun; ister cahil ister alim, zengin-fakir, güçlü-güçsüz bütün müslümanlar kardeştirler. Bunda en ufak bir şüphe bir tereddüt yoktur. Çünkü bu Cenab-ı Mevlâ’nın beyanıdır, ilanıdır.Rabbimiz bizlere İslâm olmayı nasip etmiş ve kalplerimizi birleştirmiştir. Din bağı kalpten gelen bir bağdır. Yüce Kitabımız’da buyurulur ki:“… Sizler birbirinize düşmanlar iken O sizin kalpleriniz arasında bir dostluk, bir yakınlık meydana getirdi de bu nimeti sayesinde kendinize gelip kardeşler oldunuz. Hem sizler ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da, O tuttu, sizi kurtardı. Şimdi böyle size ayetlerini açıklıyor ki, Allah’a doğru gidebilesiniz.” (Âl-i İmran, 103)İnsanlar güzelce tevbe edip kalplerini yıkayarak doğru yola girdiklerinde, sanki yeniden ve aynı ana-babadan doğmuşcasına birbirlerine yakınlık hissederler. Bu kardeşlik duygusunun ta kendisidir ve ortaya çıkabilecek hiçbir problem de bu duyguyu silmemelidir.[7]Kardeşliği Allah İçin YapmakRasulullah Efendimiz (s.a.v) buyurmuştur ki: "Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir"[8] Demek ki, Allah yolunda birlik ve kardeşlik ciddi bir ameldir. Her hayırlı amelde önce güzel bir niyet istenir. Sonra onun bu güzellik içinde tamamlanması beklenir. Niyeti güzel olmayan kimse hayra ulaşamayacağı gibi; güzel niyetle başladığı bir işini sonuna kadar devam ettirmeyen kimse de hayırdan mahrum kalır.Niçin kardeş olunur? Hedef nedir? Cenab-ı Hak, bize şu hedefi gösterir:"İyilik ve takva hususunda birbirinizle yardımlaşınız"[9]Dünyada Allah rızasının ve takvanın dışında kurulan bütün dostluklar, âhirette düşmanlığa dönüşücektir. Hesap gününün yegane sahibi hepimizi şöyle uyarır:"O gün (Allah için birbirini seven) muttakîlerin dışında bütün dostlar birbirinin azılı düşmanı olur."[10]Muhyiddin b. Arabî (k.s), bu âyetin tefsirinde, insanların kurduğu muhabbetin dört kısma ayrıldığını bilirtir:1. Sırf Allah'ın zatı için muhabbet. Bu, zatî, ruhanî bir muhabbettir. Ruhun ilahî kurbiyyete ulaşmasıyla hâsıl olur. Buna ancak takvada zirveye çıkmış kâmiller ulaşır. Sayıları da azdan azdır.2. Allah için olan muhabbet. Bu, kalbî bir muhabbettir. Temeli, güzel sıfat, ahlak ve hâllere dayanır. Hedefi ilahîdir. Salihlerin birbirini, arif ve velileri, peygamberlerin ümmetlerini sevmeleri gibi. Bu ikisi hayırlıdır. Onlar Allah için olduğundan âhirette de devam eder. Sahipleri pişman, sonları perişan olmaz.3. Nefsanî muhabbet. Temelinde nefsanî, hissî lezzet ve gayeler mevcuttur. Sırf şehvet için zevceyi, nefsanî keyfine yardımcı olduğu için malı ve fasıkları sevmek gibi.4. Aklî muhabbet. Temelinde, dünyevî maslahat ve menfaatlar yatar. İlahî değildir. Tüccarları, sanatkarları ve benzeri fanî güzellikleri sevmek gibi. Bu son ikisinin âhirette bir faydası yoktur. Ekseri insanlar bu ikisiyle dostluk kurarlar. Sonları aldanmak ve birbirine düşman olmaktır. Bunun için âyette umum insanların hâlini ifade için önce:"Bütün dostlar o gün birbirinin düşmanıdır" buyrulmuş, peşinden "ancak muttakiler müstesna!" buyurularak, adetleri hayli az olan bahtiyarlar ayrı tutulmuştur. Ayrıca, hemen peşinden gelen âyette, muttakilere verilen: "Ey (biribirini benim için seven) kullarım! Bu gün size korku yoktur, siz mahzun da olmayacaksınız" müjdesiyle, ilk iki gruba giren dostluklar Zat-ı Bâri’ye ait kılınmış ve bu dostluklar tasdik ve takdir görmüştür."[11]Önce, Allah için kurulacak dostluğun fazilet ve faydasını bilmek gerekir. Çünkü bir işe can-ı gönülden inanmayan insan, onun peşine düşmez ve gereklerini yerine getirmez.Ebû Talib el-Mekkî (k.s) (386/996) bu konuda şu temel anlayışı tespit eder:"Kim, Allah Teâlâ'nın rızası için kardeş olmanın faziletini ve böyle bir muhabbetin derecesini iyice bilirse, bu yoldaki talep ve hedefine ulaşmak için, kardeşinin hallerine sabreder; ona teşekkür eder; kendisine yumuşak davranır; sıkıntılarına tahammül gösterir. Çünkü, kıymetli bir şeye talib olan kimseye onu elde etmek için en değerli şeylerini o uğurda harcaması gerekir."[12]Abdullah b. Ömer (r.a) demiştir ki: "Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan geceyi ibadetle geçirsem, malımı parça parça Allah yolunda infak etsem ve bu hâl üzere ölsem, fakat gönlümde Allah'a itaat edenlere karşı bir sevgi, O'na isyan edenlere karşı da bir buğz olmasa, bütün bu yaptıklarımdan bir fayda göremem."[13]Rasulullah Efendimiz (s.a.v), Allah için dostluk kurmanın fazilet ve faydasını şöyle belirtmiştir:"Yedi sınıf insan var ki, Allah Teâlâ onları, kendi rahmet gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı hesap gününde özel rahmetinde gölgelendirecektir. Bunlardan birisi de, Allah için birbirini seven, bu sevgi üzerinde bir araya gelen ve bu sevgi içindeyken birbirinden ayrılan iki arkadaştır."[14]“Üç şey var ki, onlar kimde bulunursa o kimse imanın tadını bulur:1. Allah ve Rasulünü her şeyden daha fazla sevmek,2. Sevdiği insanı ancak Allah için sevmek,3. İmandan sonra küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi kötü görmek."[15]"Allah Teâlâ buyurur ki: "Benim için birbirini seven, birbirini arayıp soran, birbirini ziyaret eden, birbirine infak ve ikramda bulunanlara muhabbetim hak olmuştur."[16]“Allah Teâlâ kıyamet günü şöyle buyurur: "Benim celalim (rızam) için birbirlerini sevenler nerede? Hiçbir gölgenin bulunmadığı bugün onları kendi (rahmet) gölgemde gölgelendireceğim "[17]"Allah'ın dostları içinde öyle kimseler vardır ki, onlar nebi ve şehit değillerdir. Fakat kıyamet gününde Allah Teâlâ'nın kendilerine bahşettiği ihsan ve makamlardan dolayı nebi ve şehitler onlara gıpta ile bakarlar.Ashab: "Ya Rasulallah! Onlar kimlerdir, bize haber verir misiniz?" diye sorduklarında; Rasulullah (s.a.v):"Onlar, aralarında herhangi bir neseb bağı ve maddî alışveriş bulunmadan sırf Allah'ın muhabbeti ve rızası için birbirlerini sevenlerdir. Vallâhi onların yüzü (o gün) nur gibi parlamakta ve kendileri de nurdan minberler üzerinde oturmaktadır. İnsanlar korktukları zaman onlar korkmazlar, insanlar üzüldükleri zaman onlar üzülmezler" buyurdu ve sonra:"Haberiniz olsun! Allah'ın velîlerine asla bir korku ve hüzün yoktur”[18] âyeti kerîmesini okudu."[19]"Kıyamet günü olunca insanlar arasındaki akrabalık ve neseb bağları kesilir, kardeşliğin hükmü biter, ortada sadece Allah için yapılan kardeşlik kalır.”[20]İmam Suyutî (rah.) şu sonuca varır: "Bu âyet ve hadislerden anlıyoruz ki, isyan üzere dostluk kuranlar âhirette birbirinin azılı düşmanı kesilecek, ancak Allah için kurulan dostluklar fayda verecektir."[21]Allah için kurulacak kardeşlik tesadüfe değil, irade ve tercihe dayanmalıdır. Başlaması bazen irade dışı olabilir, fakat devamı katiyyen tesadüfle gelmez. Sevgi, sadakat, sabır ve safiyet ister.İmam Gazâlî (k.s), dostlukların nasıl oluştuğunu şöyle belirtir: "Sohbet ve arkadaşlık iki şekilde oluşur:1. Bir tercih ve özel bir istek olmadan. İş, memuriyet, okul, komşuluk ve yolculuktaki arkadaşlıklar böyledir.2. Arzu ve iradeyle. Bizim konu ettiğimiz ve asıl istenen budur. Allah yolunda kardeşlik bu şekilde olur. Çünkü bir işin ibadet olması ve fayda vermesi için irade ve istekle yapılması gerekir. Sohbet; bir kimseyle aynı meclisi paylaşmak ve aynı atmosferde beraber yaşamaktır. Bunlar da ancak sevgiyle olur. Birbirini samimi olarak sevmeyenler bir arada bulunamazlar."[22]Bu yolda neye dikkat etmek gerekir? Büyük veli Şihabüddin Sühreverdî (k.s) bu konuda şu uyarıyı yapar:"Allah için sohbet ve kardeşlik yapmayı tercih eden kimsenin dikkat edeceği ilk edep, bu işin hayırlı olması için yüce Allah'a yönelmektir. İnsan kendi nefsini ve arkadaşını Allah Teâlâ'ya teslim ederek, bu sohbetin bereketini istemelidir. Çünkü insan, bu beraberlik ve arkadaşlık sebebiyle, kendisine cennet yahut cehennem kapılarından bir kapı açmış olacaktır. Şöyle ki, eğer bu dostluk, Allah rızası içinse, Allah aralarında hayır yolunu açar. Bu ise cennet kapılarından bir kapıdır. Bu hususa işareten Allah Teâlâ buyurmuştur ki:"O gün muttakilerin dışında bütün dostlar birbirinin düşmanı olur."[23]Ayette geçen muttakilerin âhiretteki durumu şöyle anlatılmıştır:Allah için birbirini seven iki kardeşten birisine:- Cennete gir! denilir. O da, diğer kardeşinin durumunu ve makamını sorar. Eğer onun aşağısında ise, kendisine verilen makamın benzeri ona da verilinceye kadar cennete girmez. Eğer kendisine:- O senin gibi amel etmedi! denilirse, o:- Ben, hem kendim, hem de kardeşim için amel ettim! der. Bunun üzerine kardeşi için istemiş olduğu bütün şeyler verilir ve kardeşi de onun makamına yükseltilir.Allah için, Allah yolunda yapılmayan bir dostluk ise, Cehennem kapılarından bir kapı demektir. Bu hususa işaret eden âyet-i kerimede şöyle buyurulmuştur:"Zalimlerden her biri (pişmanlığından) o gün iki elini ısırarak: 'Ne olurdu, keşke ben de o peygamberle birlikte bir kurtuluş yolu edinseydim. Yazıklar olsun bana! Keşke, beni sapıtan falanı dost edinmeseydim' der."[24]Demek ki insanlara yakınlık, hem saadet hem de felaket sebebidir. Durum bu olunca, insan nasıl olur da böyle bir işe girerken onun gereğini yapmaz. Bu işe giren insan dikkatli olmalıdır. Allah Teâlâ'ya çokça yalvarmalıdır. Arkadaş seçiminde samimi olmalıdır. Bunun için, bu işe girmeden önce iki rekat istihare namazı kılmalı, işini yüce Allah'a havale ederek onu sağlama almalıdır."[25], [26]Kıssa: Otuz Yıl İstiğfar Ettiren Bir SözAriflerden Serî-i Sakatî [kuddise sırruhû] diyor ki:Bir olay üzerine bir kere "elhamdülillâh" dedim, tam otuz yıl bu sözden dolayı istiğfar ediyor, Allah'tan affımı istiyorum. Bu şöyle oldu:Bir gece, içinde benim dükkânımın da bulunduğu çarşıda yangın çıktı. Bana, "Dükkânın yandı" diye bir haber ulaştı. Hemen gece yarısı dışarı çıkıp olayı öğrenmek istedim. Yolda bir grup insanla karşılaştım. Olay yerinden gelenler bana,"Ey Ebü'l-Hasan, birçok insanın dükkânı yandı ama seninki yanmadı" dediler. Bunun üzerine ben de,"Elhamdülillah, dükkânım kurtuldu" dedim. Sonra biraz düşündüm, hata ettiğimi anladım."Ben, diğer mümin kardeşlerimin mallarının yandığı bir yangında kendi malımın kurtulmasına sevinip nasıl olur da 'elhamdülillah' derim" diye çok üzüldüm. Bunun bir kefâreti olsun diye dükkânda ne varsa hepsini fakirlere dağıttım ve sonra pazarı terkettim."[27], [28]Kıssa: İbrahim b. Edhem’in (k.s) Müslüman Kardeşine Hoş Nazarla BakmasıBir zamanlar bir kişi İbrahim b. Edhem hazretlerinin sohbetinde bulunmuş ve kendisinden ayrılmak istediği zaman sormuş:- Üstat, bende görmüş olduğun ayıp ve kusurları bana bildirir misin? İbrahim b. Edhem (k.s) demiş ki:- Sende hiç ayıp ve kusur görmedim. Çünkü ben sana daima sevgi gözüyle nazar ettim, sende her ne görmüşsem mutlaka hoşuma gitmiştir.[29]Allah İçin Kardeşlik Nedir?Allah Teala, birlik ve kardeşliği emrettiği ayet-i kerimesinde mümin kullarına din konusunda ikram ettiği nimetini hatırlatmaktadır. Bu nimete ulaşanlar bir zamanlar birbirlerinden ayrı iken, Allah kalplerini birleştirdi de onlar Allah’ın rahmet ve nimetiyle kardeş oldular; O’nun sevdirmesiyle birlik kurdular, iyilik ve takvada yardımlaştılar. Allah Teala bu hatırlatmanın yanında onlardan takvalı olmalarını da isteyerek; ipine/Kur’an’a ve hidayet yoluna sımsıkı yapışmalarını emretti, onlara bölünüp parçalanmayı yasakladı; çünkü onları İslam bir araya getirmiş, Allah’ın evi Kâbe hepsini yüce bir hedef etrafında toplamıştı.Allah Teala onlara ayrıca şu nimetini de hatırlattı: Onlar bir ateş çukurunun kenarında, tehlikenin tam ağzında iken Allah kendilerini kurtardı. O bütün bunların O’nun varlığını gösteren birer ayet ve kendisine götüren delil olduğunu bildirmiştir.Bu konuda ayet-i kerimede özetle şöyle buyrulmuştur:“Ey iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkun ve ancak müslüman olarak can verin. Hep birlikte Allah’ın ipine /Kur’an’a, İslam’a sımsıkı sarılın; dağılıp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz bir zamanlar birbirinize düşman idiniz; O gönüllerinizi birleştirdi, O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun/tehlikenin tam kenarında idiniz, O sizi kurtardı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki, doğru yolu bulasınız.”[30]Tabiûn’un çoğunluğu müminlerle kaynaşarak ve onları severek Allah için edinilen kardeşlerin çok olmasının müstehap yani sevap ve hayır olduğunu söylemişlerdir; çünkü bunda, rahat zamanlarda bir güzellik, dar ve zor anlarda bir destek, iyilik ve takvada yardımlaşma ve din konusunda kaynaşma mevcuttur.Alimlerden birisi demiştir ki: “Allah için sevdiğin kardeşlerini çoğalt. Her mümin için bir şefaat yetkisi vardır. Belki sen kardeşinin şefaat ettiklerinin içinde bulunursun.”Bu alimler Allah için kardeşlik kurmayı emrediyor ve insanlarla kaynaşmaya teşvik ediyorlardı.Denilmiştir ki: “Ahirette bir kul affedilince, kardeşlerine de şefaat eder.”İnsanlarla kaynaşma konusunda Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Sizin bana en yakın/en sevimli olanınız, ahlak olarak en güzel olanınızdır. Onlar, boyunları bükük/alçak gönüllü, herkesle rahatça kaynaşan ve kendileriyle hemen kaynaşılan kimselerdir.”[31]Diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur:“Mümin, kendisiyle rahat geçinilen ve hemen kaynaşılan kimsedir. Kimseyle kaynaşmayan ve kendisine de yanaşılmayan kimsede hayır yoktur.”[32]Denilmiştir ki: “Bu ümmetten ilk kaldırılacak şey huşu yani kalpleri saran Allah korkusudur. Sonra vera/şüpheli şeylerden sakınma kaldırılır. Sonra emanete riayet, peşinden ülfet/kaynaşma kaldırılır.”Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:“Allah Teala kime hayır vermek isterse, ona salih bir arkadaş nasip eder. O Allah’ı ve hayrı unutursa bu arkadaşı ona hatırlatır; hatırlarsa yardım eder.”[33]Diğer hadiste ise şöyle buyrulmuştur:“Allah için birbirini seven iki kardeşin misali, biri diğerini yıkayan iki el gibidir.”[34]İki mümin karşılaştığı zaman Allah Teala muhakkak birinden diğerine bir hayır ve fayda dokundurur. Hz. Resûlullah’tan (s.a.v) rivayet edilen bir haberde şöyle buyrulmuştur:“Kim bir mümini Yüce Allah için kardeş edinirse; Allah Teala o kulu cennette herhangi bir ameli ile ulaşamayacağı bir dereceye yükseltir.”[35]Bu konuda şöyle denilmiştir: “Yüce Allah için birbirini seven iki kimseden birisinin ahirette makamı diğerinden daha yüksek olur; makamı aşağı olan kimse onun makamına yükseltilir ve kendisine katılır. Aynı şekilde, ahirette çocuklar anne babalarına, aileler birbirilerine katılarak aynı makama yükseltilirler; çünkü Allah için kardeş edinmek de, dünyaya evlat getirmek gibi bir ameldir. Allah Teala bu konuda şöyle buyurmuştur:“İman edenler ve züriyyetlerinden iman ederek kendilerine tabi olanlar var ya, onların züriyyetlerini kendilerine katarız; biz onların amelinden de hiçbir şey eksiltmeyiz.”[36]Allah Teala kıyamet günü kendisine fayda verecek samimi bir arkadaşı olmayan kimsenin şöyle diyeceğini haber vermiştir:“Bizim için şefaat edecek kimseler ve derdimize düşecek hiçbir samimi dost yoktur.”[37]Ayetin Arapça’sında geçen “hamîm” ifadesi, biraz değişiklik ile ihtimam manasına gelmektedir. Yani, benim derdime düşecek kimse yok demektir. Bu şunu gösterir: Samimi arkadaş o gün senin derdine düşer; çünkü ihtimam ve ilgi, gerçek sadakatin sonucudur. Bu konuda Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:“Mümin, Allah için sevdiği din kardeşleri ile çoktur.”[38]Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: “Bir kimseye İslam’dan sonra, salih bir din kardeşinden daha hayırlı bir şey verilmemiştir.”Yine o (r.a) şöyle demiştir: “Sizden birisi kardeşinden sıcak bir sevgi gördüğü zaman, ona sımsıkı yapışsın; çünkü böyle kimselere az rastlanır.”[39]Kıssa: Huzeyfe el-Adevî (r.a) anlatıyorYermük Savaşı'nda amcamın oğlunu bulmak için yaralılar arasında dolaşıyordum. Yanımda da bir miktar su vardı. Kendi kendime, "Eğer rastlarsam ona su verir, yüzünü silerim" diye düşünüyordum. Bir de baktım ki onun yanındayım. Kendisine,"Sana su vereyim mi?" dedim."Evet" diye işaret etti. Tam kendisine su verecekken, öbür yandan biri,"Âh su!" diye inledi. Sesi duyan amcamın oğlu,"Suyu ona götür" dedi. Hemen ona koştum. Bir de baktım ki Hişâm b. As. Kendisine,"Sana su vereyim mi?" diye sordum. Bu arada Hişâm, öbür taraftan birinin âh dediğini duydu. Kendisi hiç içmeden,"Suyu ona götür!" dedi. Hemen onun yanına koştum, yanına vardığımda adam ruhunu teslim etmişti. Sonra, Hişâm'a yetişeyim, diye koştum, geldiğimde onun da ruhunu teslim ettiğini gördüm. Bari amcamın oğluna yetişeyim, dedim. Yanına geldim ki o da ruhunu teslim etmişti![40], [41]Allah İçin Kardeşliğin FaydasıÖnceki salihler, ahirette elde edilecek ebedî nimetleri ele geçirmek için birbirleri ile tanışır ve kardeş olurlardı. Yoksa bunu geçici dünya menfaatleri için yapmazlardı. Bir alimin dediği gibi, kardeşliğin en faziletlisi, hiç bitmeyen muhabbet ve sürekli devam eden ülfettir; çünkü, Allah için kardeşlik ve sevgi, bir ameldir. Her amel, tam olması ve sevabının eksiksiz ele geçmesi için güzel bir şekilde tamamlanmaya muhtaçtır. Eğer bu amel ahirete kadar gitmez, sohbet ve muhabbetin sonu güzel bir şekilde getirilmezse, kötü bir şekilde son bulur; bu durum önceki amelin sevabını da yok eder.Denilmiştir ki: “İnsanın baş düşmanı olan şeytan, Allah için birbirini sevenlere haset edip kızdığı gibi, iyilikte birbirine yardım edenlere haset etmez. Allah için birbirini sevenlerin arasını bozmak için şeytan bizzat çalışır ve en seçkin ordusunu bu işe teşvik eder.”[42]En doğru söz sahibi Yüce Allah şöyle buyurmuştur:“Kullarıma söyle sözün en güzelini söylesinler. Şüphesiz şeytan aralarını bozar.”[43] Yani, şeytan aralarını bozduktan sonra birbirlerine güzel kelime söylesinler. Yine Allah Teala, Hz. Yusuf’un (a.s) şöyle dediğini haber vermiştir:“...şeytan benim ve kardeşlerimin arasını bozduktan sonra Allah bana bu nimetleri lutfetti...”[44]Bir haberde denilmiştir ki: “İki kimse Yüce Allah için kardeş olduktan sonra, aralarına ayrılık girmişse bu, muhakkak içlerinden birisinin işlediği bir kusur sebebiyle olmuştur.”[45]Bişr (rah) derdi ki: “Kul Allah Teala’nın taatında kusur işlediği zaman, Yüce Allah onu ünsiyet edeceği kimselerden mahrum eder.”Bişr böyle demiştir; çünkü ona göre kardeşlerle ünsiyet ve muhabbet etmek Allah Teala’nın bir nimetidir; çünkü bu, her kardeşte bulunmaz. Yine o, şöyle derdi:“Bir adamın üç çeşit kardeşi olmalı: Birisi dünya için, birisi ahiret için, birisi de kendisiyle ünsiyet ve muhabbet etmek için.” Yani, bazen ahiret ehli olan kardeş fazilet ehli olur, fakat Allah Teala onunla ünsiyet ve muhabbet hâlini bulundurmaz; çünkü ünsiyet, çok kıymetli bir şeydir. Hem bir ruhta kurbiyyet hâli yoksa, onunla ünsiyet edilmez. Ünsiyet/ilahî muhabbet ancak rûhânî olan yani ruhu ilahî yakınlıkla şereflenmiş kimselerde olur.Denilmiştir ki: “Şeytanın özel seçtiği bir adamı vardır; onu ancak Allah için birbirini seven iki kardeşin arasını bozmak için görevlendirmiştir. Onun bütün işi budur; bütün vaktini buna ayırmıştır.”Muttaki kimsenin alameti, sevdiği kimselerle arasında bir ayrılık olursa, onun arkasından güzel konuşmak, onda gördüğü kötülükleri saklayıp gizlemek, kendisinden irtibat ve ilgisini kesene güler yüzle davranmaktır.Ebu’d-Derda (r.a) demiştir ki: “Sadık ve samimi bir arkadaşının, bazı kusurlarından dolayı seni kınaması, onu kaybetmenden daha hayırlıdır. Kim sana bütün samimiyeti ile kardeş olursa, ona karşı nefsini alçalt, ona yumuşak davran, onun hakkında şeytana itaat etme. Yarın, öbürsü gün kardeşine ölüm gelir, onu hepten kaybedersin. O hayatta iken hukukunu koruyamadıysan; öldükten sonra ona nasıl ağlayacaksın?”Hz. Ali’nin (r.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Sevdiğin kimseyi ölçülü sev; belki bir gün senin düşmanın olur. Kızdığın kimseye de ölçülü kız; belki bir gün sana dost olur.”[46]Bu manada Hz. Ömer de (r.a) şöyle demiştir: “Bir kimseye sevgin çok aşırı olmasın; kızgınlığın da karşı tarafı telef edecek seviyeye varmasın.” O mecliste bulunan Eslem demiştir ki: “Bu nasıl olur? diye sordum; Ömer (r.a) şöyle dedi:“Bir kimseyi sevdiğinde, küçük çocuğun bir şeyi sevdiği gibi fazla ileri gitme. Kızdığın kimseye de, onun telef ve helak olmasını isteyecek kadar kızma!”Alkame el-Attârudî ölümü yaklaşınca oğlunu yanına çağırarak ona şu tavsiyelerde bulundu: “Oğlum! Eğer insanlarla beraber olmak zorunda kalırsan, şu kimselerle beraber ol: Sen ona bir hizmet ettiğin zaman, senin itibarını ve şerefini korur. Başına bir sıkıntı geldiği zaman, sana iyilikte bulunur. Senin elinle ona bir iyilik dokunduğu zaman, onu yayar; senden bir iyilik gördüğü zaman, onu büyük bir ihsan sayar. Senden bir kötülük gördüğü zaman onu örter, kapatır. Ondan bir şey istersen, verir; sükut eder bir şey istemezsen o ihsanına yine senden başlar. Başına bir bela ve musibet gelirse, seni himaye eder. Bir şey söylediğinde sözünü tasdik eder. Ona bir iş havale etsen, derhâl yerine getirir. Kendisiyle bir konuda çekişmeye girsen, senin tarafını tercih eder.”Yahya b. Eksem, bu tavsiyeleri Hâlife Memun’a nakletmişti. Hâlife bunları işitince: “Böyle birisi nerede bulunacak?” demiştir.Ahnef b. Kays’a: “Senin için hangi kardeşlerin daha sevimlidir? diye sorulduğunda: “Noksanımı kapatan, hatamı örten, hastalığımı kabul edenler.” demiştir.Denilmiştir ki: “İnsanlar için kendi nefsinin bazı haklarından vazgeçmeyen, onların hakkını savunmayan ve onların bazı kusurlarına göz yummayan kimse, onların dilinden ve zulmünden emin olamaz.”İkrime ve İbnu Abbas (r.a) yoluyla gelen bir hadiste, Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kardeşinle çekişme. Ona sevmediği şakaları yapma. Ona bir söz verip sözüne ters davranma.”[47]Ebu Hureyre’nin (r.a) rivayetine göre, Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Sizler, mallarınızla insanları hoşnut edip gönüllerini alamazsınız; onları güler yüz ve güzel ahlakınız ile memnun edin.”[48], [49]Kusurları Affetmekİnsanlarda kusur aramak büyük kusurdur. Bir kimse kusurundan tövbe etmişken onu hâlâ eski haliyle değerlendirmek ve hep suçlu görmek daha büyük kusurdur. Kendi kusurlarına bir mazeret bularak nefsini temize çıkardığı hâlde, başkasının geçerli bir mazeretini de suça ekleyip ona hiçbir çıkış yolu bırakmamak ise en büyük kusurdur.Kusur örtenin kusuru örtülür, affeden affedilir. Merhamet edene merhamet edilir. Rasulullah Efendimizin (s.a.v) buyurmuştur ki:“Kim dünyada bir müslümanın kusurunu örterse, Allah da dünya ve âhirette onun kusurunu örter,"[50]Kim de bir müslüman kardeşinin gizli kalması gereken hallerini ortaya çıkarıp yayarsa, Allah da onun gizli ayıp hallerini ortaya çıkarır; onu evinde de olsa rezil eder."[51]“Kim bir müslüman kardeşinin kusurunu örter de onu halk içinde rezil etmezse, Allah da kıyamet günü onun kusurlarını gizleyip halkın içinde rezil etmez."[52]İmam Gazâlî (rah), başkasında kusur arama hastalığına düşenlere, bundan kurtumak için şu ilacı tarif eder:"Kardeşini kınayıp ayıplamaktan kurtulmanın bir yolu da insanın kendi hâlini düşünmesidir. Sen, kardeşinde bir kusur gördüğün zaman, hemen onu suçlamaya gitmeden önce kendinde hergün gördüğün ve bir türlü terk edemediğin kusurlarını düşün. Kendini ıslah edemediğin gibi, onu da mazur gör. Bir kusuru ile onu kötülemeye kalkma. Kusursuz insan nerede? Sen Allah Teâlâ'ya karşı kusur içindeyken, başkasının sana karşı kusurunu çok görme! Çünkü senin ondaki hakkın Allah Teâlâ'nın senin üzerindeki hakkından daha büyük değildir. Kusursuz insan arayan kimsenin, herkesi terk edip bir köşeye çekilmekten başka çaresi yoktur. Asıl aranan, insanın iyiliğinin kötülüğünden fazla olmasıdır. Kerem ve şeref sahibi mümin daima iyiliklere bakar; tabiatı bozuk münafık ise insanlarda hep kusur arar." [53]Abdullah b. Mübarek (rah.) demiştir ki: "Mümin daima mazeretleri kabul eder. Münafık ise hep kusur ve kaymalara göz diker." Daima kusur arayan kimse öyle bir şer içindedir ki, ondan Allah'a sığınmak gerekir."[54]Bir gün, Hz. İsâ Aleyhisselam, ashabına:- Bir arkadaşınız uyurken rüzgar elbisesini açsa ne yapardınız? diye sordu. Onlar da:- Onu örtüp kapatırdık, dediler. Hz. İsâ Aleyhisselam:- Hayır, aksine onun avretini açardınız! dedi. Ashabı:- Sübhanallah! Bunu kim yapar? dediler. O da:- Sizden biriniz kardeşi hakkında uygunsuz bir kelime duyar, arkasından ona biraz da kendisi ekleyerek onu olduğundan daha büyüterek insanlar arasında yayar. İşte, bu yaptığınız onun avretini açmaktır, dedi.[55]Kusur aramak ve bir kusurdan zevk almak şeytanın ahlakıdır. Güzel ahlakı, iyi geçimi, samimi dostluğu çekemeyen sadece şeytandır.Cüneyd el-Bağdadî (rah.) der ki: "Allah için kardeş olan iki kimseden birisi daha sonra soğuyup ayrıldı ise, bu ancak nefsten kaynaklanan bir kusur ve hastalıktan dolayı olmuştur."Demek ki Allah için kardeşlik, duru sudan daha safidir. Bir iş Allah için olmuşsa, Allah Teâlâ onda safiyet ister ve temiz olan her şey devam eder. Dostluğun devamı, iki dostun arasında bir zıtlığın bulunmayışına bağlıdır.Allah dostlarından Ebû Said el-Harraz (k.s) der ki:- Sufilerle elli sene beraber bulundum, bu süre içinde benimle onlar arasında hiç bir ihtilaf ve çekişme olmadı.- Bu nasıl oldu? diye sorulunca, cevap şu oldu:- Çünkü ben onlarla beraberken hep nefsimin kusurlarıyla meşgul oldum, kendimi düzeltmeye çalıştım, kimsenin kusuruyla uğraşmadım."İki arkadaş ve kardeşten birisinde, ondan ayrılmayı gerektirecek bir kusur bulunduğu zaman, diğeri ona buğz etmeli mi etmemeli mi? Bu hususda farklı görüşler vardır.Ebû Zer (r.a) demiştir ki: "Kardeşin, üzerinde bulunduğu güzel hâli değiştirdiği zaman, iyi hâlinde onu sevdiğin gibi, bu durumunda da ona buğzetmelisin."Bazıları da demişlerdir ki: "Bir kimseyle Allah için arkadaşlık kurduktan sonra, onun işlediği bir kusur sebebiyle kendisine değil, fakat işlemiş olduğu kötü amele kızılır. Çünkü, kötü ahlak hiç kimse üzerinde güzel değildir. Güzel olmayan bir şey, iyi niyetle de güzele dönmez. Kusur içine düşen mümine acınır, yaptığı haksızlığa ise kızılır. Hak çiğnendiği zaman gayrete gelip tepki göstermek ayrı bir vazifedir. Bu hususa işaret olarak Allah Teâlâ, Rasulullah Efendimiz'e (s.a.v) şu yolu göstermiştir: " Eğer sana isyan ederlerse; de ki: Ben sizin amelinizden uzağım."[56]Ayette: "ben sizden uzağım" demedi; "amelinizden uzağım!" dedi.İnsanlardan bazıları vardır ki onun hâlinin değişmesi, Allah Teâlâ'nın yolundan ayrılması ve hakkında takdir edilen kötülüğün başına gelmesiyle olur. Bu durumda, ona buğzetmek ve hakkında dinin emrine uymak gerekir.İnsanlardan bazıları vardır ki, onun hâlinin değişmesi, bir sürçme ve dönmesi umulan bir gevşeklik yüzünden olmaktadır. Bu durumda, ona buğz edilmesi gerekmez. Fakat onun yaptığı amellerine buğz edilir, kendisinin ise iyilik hâline dönmesi beklenir. Böyle durumlarda arkadaşın düştüğü hâlden kurtulması için bir hayır yolunun açılması istenerek ona dostluk gözüyle bakmalıdır.İbrahim en-Nehaî (rah.) der ki: "Kardeşin bir günah işlediği zaman onunla alakayı kesip terketme. Çünkü o, bu gün günah işler yarın terkeder." Bu husus hadis-i şerifte şöyle belirtilir:"Alimin hatasını yaymaktan sakının, onunla ilgiyi kesmeyin; düzelmesini bekleyin."[57]Rivayet olunduğuna göre; Hz. Ömer'in (r.a) Allah için kardeş olduğu birisi Şam'a gitmişti. Hz. Ömer (r.a), Şam'dan Medine'ye gelen bir zata:- Kardeşim ne yapıyor? diye durumunu sordu. O da- O, şeytana kardeş oldu! dedi. Hz. Ömer (r.a):- Sus! deyince adam:- O büyük günahlara daldı, hatta içkiye bile düştü! dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer:- Medine'den dönerken bana haber ver. dedi. Adam dönerken kendisine uğradı. O da kardeşine şu şekilde bir mektub yazdı:"Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla. Hâ-mim. Bu kitabın indirilişi Aziz ve Alîm olan Allah'tandır. O günahları bağışlayan, tövbeleri kabul eden, bununla birlikte azabı da şiddetli olan, ihsanı bol bir Allah'dır. Ondan başka ilah yoktur. Dönüş ancak O’nadır"[58] âyetlerini yazdıktan sonra, bu hususta kendisini uyarıp kınadı. Şam'daki kardeşi mektubu okuyunca ağladı ve:"Allah Teâlâ doğru söylemiştir; Ömer de bana nasihat etti" dedi ve tövbe ederek günahlardan vazgeçti."[59]İmam Gazâlî (rah.), demiştir ki: "Allah için kardeş olunan bir kimsenin yaptığı kusurlarına tahammül etmeli, mümkün olduğu kadar iyiye yormaya çalışmalıdır.Mümin kusur içinde bulunsa da kıymetlidir. Çünkü o, Allah ve Rasulüne iman etmiş, gönül vermiştir. Bunun için nefsine mağlup olduğu anlarda kendisine yardımcı olmalı, kusurunu anlayıp terketmesi için dua etmeli, lanet okumamalıdır. Gerçek dostluk ve vefa bunu istiyor.Büyük veli Abdulaziz Debbağ (ks) der ki: "Arkadaşı kötü duruma düştüğünde ona yardımcı olmayan, kendisiyle ilgilenmeyen kimse gerçek arkadaş değildir. Sırf iyilikler üzere kurulmuş arkadaşlık ve beraberlik gerçek arkadaşlık değildir."[60]Şu örneklerden ibret alalım. Hz. Ömer (r.a) naklediyor:Rasulullah (s.a.v) zamanında Abdullah isminde 'el-hımâr' lakabıyla meşhur birisi vardı. Sık sık Rasulullah'ı güldürürdü. Bir defasında içki içtiği için Efendimiz (s.a.v) kendisine dayak cezası uygulamıştı. Başka bir defasında yine içki yüzünden huzura getirildi. Efendimiz (s.a.v) emretti yine ceza uygulandı. Onun bu şekilde bir kaç defa cezalandırıldığını gören birisi:- Allah ona lanet etsin! Ne kadar da çok içki içiyor, diye lanet okudu. Bunu duyan Rasulullah (s.a.v):- Ona lanet etmeyin! Vallahi o Allah ve Rasulünü seviyor, buyurdu."[61]Ebû Hureyre'nin (r.a) rivayetinde, yine içki yüzünden ceza verilen bir kimseye oradakilerin beddua etmesi üzerine Rasulullah (s.a.v) onları şöyle uyurdı:"Böyle söylemeyiniz, kardeşinize karşı şeytana yardımcı olmayınız;[62] fakat: 'Allahım onu affet, onu doğru yola ilet Allah sana acısın' deyiniz.”[63], [64]Müslümanın müslümana karşı kin ve düşmanlığı haram kılınmıştır.İslâm, barış ve sükûn, sevgi ve saygı, muhabbet ve kardeşlik dinidir. İslâm'da buğzun, nefretin, kin ve düşmanlığın yeri yoktur. Bunlar kesin olarak haram kılınmıştır. Düşmanlığa yol açacak, dargınlığa sebebiyet verecek, kalp kıracak her türlü davranış haramdır. Müminin, kötü düşüncesi, alay etmesi, zulüm yapması, hakaret etmesi, haksızlıkta bulunması, hileye tenezzül etmesi ve yalan konuşması gibi şeyler yasaklanmıştır. Bunları, hem Allah'ın kitabı olan Kur'ân-ı Kerîm, hem de Hz. Peygamber'in sünneti olan hadis-i şerif, kesin olarak yasaklamıştır. Nitekim, "...Müslümanın, müslümana kanı, malı, ırzı haramdır."Sevgi ve kardeşlik dini olan İslâm'da dövüşmek, sövüşmek, küsüşmek gibi düşük ve çirkin hareketlerin yeri yoktur. Bir mümin, eğer elinde olmayan sebeplerle bir din kardeşine darılırsa, bu dargınlığı uzayıp gidemez. En fazla üç gün zarfında barışması şarttır. Aksi takdirde büyük sorumluluk altında kalır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyuruyor:"Bir kişinin, din kardeşiyle üç günden fazla dargın kalması helâl değildir, öyle ki birbirleriyle karşılaştıktan zaman, biri yüzünü bir tarafa çevirir, öbürü öte tarafa çevirir. Halbuki hayırlı mümin, önce selâm verendir."[65], [66]Mürşidin Hatırına Kardeşini AffetmekTasavvufta ilerlemenin şartı mürşidi sevmeye bağlıdır. Mürşid sevgisinin artması için de mürşid rabıtası ve sohbeti lazımdır. Sevgi arttığı nisbette istifade de artar. İnsanın mürşide sevgisi artmıyorsa yerinde sayıyor demektir.Sofilerin, vekillerin birbirine küsmesi çok zararlıdır. ister vekile küssün ister birbirine küssün farketmez. Bu yolda sâdât-ı kirâm efendilerimiz, sofinin sofiye darılıp küsmesini, sofinin mürşidine küsmesi gibi kabul ediyorlar. Sen mürşidine küsersen mürşidden menfaat görür müsün? O zaman çok tehlikedir. Sofi sofiye ne için kızıyor? Hakkında bir söz söylemiştir, duymuştur; bir yanlış hareketi olmuştur, bir günah işlemiştir, o da yüzüne vurmuştur. Aslında bunların hepsi affedilebilecek şeylerdir. Mürid, bütün bunları, mürşidin hatırına affeder, geçer.Allah Teâlâ bizi bir mürşide manevi evlat yapmış. Onların üzerimizde hatırı vardır. Mürid, bu şekilde düşünürse Sadât-ı kirâm efendilerimiz de onu çok sever. O sofinin istifadesi de çok fazla olur. Affetmekle çok büyük şey kazanır. Onun için kardeşinin bir kusurundan dolayı ona kızıp küsme! Onu affet; hem senin istifaden olsun, hem aranızdaki muhabbet devam etsin. İki kişi arasındaki kırgınlıkta bu yolun bir suçu yoktur. Bir mürşidin yanında dizi dibinde buluşamayan iki kardeş arasına, şeytan girerse çözüm nedir? Mürşidin dizinin dibinden ayrılmamaktır. O zaman şeytan da uzaklaşır gider. Araya kardeşliğin muhabbeti girer.[67]O Yine Benim KardeşimdirEbü'd-Derdâ [radıyallahu anh] günah işlemiş bir adama rastladı. Adamın etrafındakiler kendisine sövüp sayıyor, işlediği günahtan dolayı adamı kınayıp duruyorlardı. Ebü'd-Derdâ adamlara:"Hey, ne bu haliniz!? Siz bu kardeşinizi bir kuyuya düşmüş görseniz onu çıkarmaz mısınız?" diye seslendi. Oradakiler,"Çıkarırdık elbette" dediler. Ebü'd-Derda,"Öyleyse kardeşinize kötü kötü konuşmayı bırakın. Size sıhhat veren ve bu tür şeylerden uzak tutan Allah'a [celle celâluhû] hamdedin" dedi. Onlar,"Sen buna kızmıyor musun?" diye sorduklannda Ebü'd-Derdâ,"Ben ona değil, yaptığı işe kızıyorum. Yaptığı kötülüğü terkettiği zaman, o yine benim kardeşimdir" dedi.[68], [69]Rabbim bizlere, rızası için kardeş olmayı, kardeşliğin hukukunu korumayı, Sadat-ı Kiram’ın kapısında layıkiyle murid olmayı nasip eylesin. Bizleri hem dünyada hem de ahirette onlardan ayırmasın. Amin…وَآخِرُ دَعْوَانَا أَن الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ[1] Hucurât 49/10.[2] Zuhruf 43/67.[3] Nevevî, Riyâzü's-Sâlihîn, 1/1829.[4] Buhârî, Ezan, 36, Zekât, 16; Müslim, Zekât, 91; Tirmizî, Zühd, 53.[5] Buhâri; Müslim.[6] Seyrimde Bir Şehre Vardım, Allah Dostlarından Kıssalar, Ruhan Umut, Hâcegân Yayınları, sf.209.[7][7] Bu Kardeşlik Başka, Mübarek Erol, Semerkand Dergisi, Aralık 2007.[8] Ebû Davud, Sünnet. 3 (Had. no. 4599).[9] Maide 5/2.[10] Zuhrut. 43/67.[11] İbn Arabi el-Tefsîru Kur'ani'l-Kerîm, 2/452-453.[12] Ebû Talib el-Mekkî, Kûtu'l-Kulub, 2/216.[13] Gazâlî, İhya. 2/233.[14] Hadisin tamamı için bk. Buhârî, Ezan, 36, Zekât, 16; Müslim, Zekât, 91; Tirmizî, Zühd, 53.[15] Buhâri, İman, 14; Müslim, 67; Tirmizî, İman, 10; İbn Mâce, Fiten.[16] Ahmed, Müsned, 5/229; Hakim, Müstedrek, 4/169-170.[17] Müslim. Birr. 12 (no. 37).[18] Yunus, 62-64.[19] Ebû Davud, Buyu', 76 (no. 3527); Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 4/372; Şevkanî, Fethu'l-Kadîr, 2/458. Eşref Ali Tanevî, hadisle ilgili olarak "Allah'ın veli kulları" başlığı altında demiştir ki: "Bu hadisin kastettiği kimselerin tahkik ehli gerçek sûfiler olduğunu açıklamaya ihtiyaç yoktur. Hadisteki "onlara gıbta ederler" ifâdesinden onların, Peygamberlerden üstün oldukları ortaya çıkmaz. Böyle bir yanlış anlayışa düşmemek gerekir. Bazı hususlarda büyükler küçüklerin özel ve güzel bir durumunu temenni edip ona gıpta edebilirler." bk. Tânevî, Hadislerle Tasavvuf, 141-42.[20] Zuhruf, 43/67.[21] Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 7/388.[22] Gazâlî, İhya, 2/234. (Beyrut, 1992).[23] Zuhruf 43/67.[24] Furkan 25/27-29.[25] Sühreverdî, Avârif, 431-432. (trc. Gerçek Tasavvuf, 556-557).[26] Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.604.[27] Kuşeyrî, Kuşeyri Risalesi, s. 75; Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtû'l-Kulûb, 3/195.[28] Seyrimde Bir Şehre Vardım, Allah Dostlarından Kıssalar, Ruhan Umut, Hâcegân Yayınları, sf.210.[29] Allah Dostlarının Hayatlarından Menkıbeler Kıssalar, Semerkand Yayınları, sf.449[30] Âl-i İmran 3/102-103.[31] Tabarani, el-Evsat, No: 835; İbnu Eb’id-Dünya, es-Samtü ve Âdâbi’l-Lisan, No: 255; Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 21; el-Muttaki, Kenz, No: 5215.[32] Ahmed, Müsned, V, 335; Hakim, Müstedrek, I, 23; Beyhaki, Şuabu’l-İman, No: 8119-8121; İbnu Asakir, Tarihu Dımeşk, V, 432. (Beyrut, 1995).[33] İlk kısmı biraz değişik olarak Bkz: Ebu Davud, Harac, 4; Zebidi, İthafu’s-Sâde, VII, 13. İlk kısmı biraz değişik olarak Bkz: Ebu Davud, Harac, 4; Zebidi, İthafu’s-Sâde, VII, 13.[34] Zebidi, İthaf, VII, 13-14; Sülemi, Âdabu’s-Sohbe, 61. (Mecmuatu Âsâri Ebu Abdurrahman es-Sülemî içinde, shf: 101); el-Muttaki, Kenz, No: 765. Selman-ı Farisî’ye ait bir söz olarak bkz: İbnu Asakir, Tarih, XXI, 44. Beyrut, 1995.[35] Zebidi, İthaf, VII, 14. (Aynı konuda benzer bir hadisi İbnu Ebi’d-Dünya, Kitabu’l-İhvan’da rivayet etmiştir.). Bu hadisi destekleyen aynı konuda bir hadis için bkz: Buhari, Edebü’l-Müfred, No: 454.[36] Tûr 52/21.[37] Şuara 26/100-101.[38] Bkz: Hatib, Tarih, VII, 57; Deylemi, Müsned, 6225, Ali El-Muttaki, Kenzu’l-Ummal, IX, 4; Suyuti, es-Sağîr, No: 9189; Elbani, Daife, No: 1895.[39] Kalplerin Azığı - Kûtu’l-Kulûb, Ebû Tâlib El-Mekkî, Semerkand Yayınları, C.4.[40] Dilaver Selvi, Kaynaklarıyla Tasavvuf, s. 640; Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, 1/308; Kurtubî, el-Câmi', 18/28.[41] Seyrimde Bir Şehre Vardım, Allah Dostlarından Kıssalar, Ruhan Umut, Hâcegân Yayınları, sf.211.[42] Bu konudaki bir hadis için bkz: Müslim, Münafıkın, 67.[43] İsra 17/53.[44] Yusuf 12/100.[45] Bu manadaki bir hadis için bkz: Buhari, Edebü’l-Müfred, No: 406; Ahmed, Müsned, V, 71; Suyuti, es-Sağîr, No: 7879; Elbani, Sahiha, No: 638.[46] Buhari, Edebü’l-Müfred, No: 1356; Tirmizi, Birr, 60; Tabarani, el-Evsat, No: 3419; İbnu Adiy, el-Kamil, II, 711.[47] Tirmizi, Birr, 58; İbnu Ebi’d-Dünya, el-Gıybetu, No: 5; Suyuti, es-Sağîr, No: 9865; Tebrizi, Mişkat, No: 4892.[48] Hakim, Müstedrek, I, 124; Ebu Nuaym, Hilye, X, 24; Bezzar, Müsned, No: 1977; Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 22; Elbani, Daife, No: 634.[49] Kalplerin Azığı - Kûtu’l-Kulûb, Ebû Tâlib El-Mekkî, Semerkand Yayınları, C.4.[50] Müslim, Birr, 38; Ebû Davud, Edeb, 60. (no. 4946); Tirmizî, Birr, 19. (no. 1930).[51] Müttakî-i Hindî, Kenzü'l-Ummâl, 3/248. (no. 6381).[52] Ahmed, Müsned, 5/375; Süyûtî, Câmiu's-Sagîr, Had. no. 8741.[53] Gazâlî, İhya, 2/256.[54] Gazâlî, İhya, 2/256.[55] Sühreverdî, Avârif, 441. (trc. 570).[56] Şuara 26/216.[57] Beyhakî, Sünen-i Kübrâ. 10/211; Süyûtî, Câmiu's-Sagîr. 1/28. (no. 137).[58] Mü'min 40/1-3.[59] Sühreverdî, Avârif, 433-434 (trc. 559-562); Ayrıca bk. el-Mekkî. Kûtü'l-Kulûb, 2/218; Gazali. İhya. 2/266.[60] Ahmed b. Mübarek, el-lbriz, 420. (Beyrut, trs.)[61] Buhârî, Hudud, 5; Ebû Ya'lâ, Müsned, 1/161. (Hadis no. 176).[62] bk. Buhârî, Hudud, 5. bk. Buhârî, Hudud, 5.[63] Kandehlevî, Hayâtu's-Sahâbe, 2/397.[64] Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.609.[65] Buhârî, Isti'zân, 9; Müslim, Birr, 8 (nr. 25); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/416; Münziri, et-Terglb vot-Terhlb, nr. 4065.[66] Kalbin Hastalıkları, Siraceddin Önlüer, Semerkand Yayınları, C.2, sf.141.[67] Yar İle Şimdi, Dr.Ahmet Çağıl, Semerkand Yayınları[68] Dilaver Selvi, Kaynaklarıyla Tasavvuf, s. 616; Ebû Nuaym, Hilyetû'l-Evliyâ, 1/225; Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, 2/413.[69] Seyrimde Bir Şehre Vardım, Allah Dostlarından Kıssalar, Ruhan Umut, Hâcegân Yayınları, sf.211.